Yaşam İçin Gerekli ve Değerli Bir Element
Bor, insan vücudunun az miktarda ihtiyaç duyduğu ve hücrelerde sentezlenemeyen temel bir besin öğesidir. Bu nedenle dışarıdan, besinler yoluyla alınması gereklidir. 1980’li yıllara kadar borun insan sağlığı üzerinde önemli bir etkisi olmadığı düşünülse de, son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar borun beden fonksiyonları için sanılandan çok daha önemli olduğunu ortaya koymuştur.
Doğada Borun Kaynakları
Bor, doğada serbest halde bulunmaz. Genellikle boraks, kernit ve turmalin gibi bileşikler halinde, belirli bölgelerdeki madenlerden elde edilir. Ayrıca çeşitli gıdalarda doğal olarak bulunan bor, gıda takviyesi olarak da kullanılmaktadır.
Bor; meyve, sebze, bakliyat ve kuruyemiş gibi bitkisel kaynaklarda bolca bulunurken, süt ürünleri, et, balık ve tahıllar gibi hayvansal ürünlerde daha düşük oranlarda yer alır. Örneğin, Birleşik Krallık Ulusal Gıda Araştırması'na göre, günlük bor alımı 0.8 ile 1.9 mg arasında değişmektedir. Ortalama bir bireyin günlük bor alımı ise yaklaşık 1.2 mg civarındadır ve bu miktarın yıllar içinde azaldığı gözlemlenmektedir.
Bitkilerde ve İnsan Sağlığında Borun Rolü
Bor, bitkilerde hücre duvarının yapısal bir bileşeni olarak görev yapar. Bitki büyümesi, tozlaşma ve tohum oluşumu süreçlerinde hayati öneme sahiptir. Ayrıca bitkileri dış patojenlere karşı koruyan hücre duvarlarının güçlendirilmesinde de etkin rol oynar.
İnsan vücudunda ise bor; kemik sağlığı, beyin fonksiyonları, bağışıklık sistemi ve hormon dengesi üzerinde olumlu etkiler sağlayabilecek potansiyele sahiptir.
Borun Kimyasal Formları ve Kullanımı
Doğada bor, en yaygın olarak borik asit veya borat bileşikleri şeklinde bulunur. Elemental bor doğada mevcut değildir. Gıda ve içeceklerde bor; inorganik boratlar ya da kalsiyum fruktoborat gibi şeker-borat esterleri halinde bulunabilir. Ağız yoluyla alınan bor, sindirim sisteminde borik aside dönüştürülür ve yaklaşık %85-90 oranında emilir.
Borik asit (hidrojen borat, borasik asit, ortoborik asit olarak da bilinir), 20 °C sıcaklıkta suda ortalama 47 g/L çözünürlüğe sahiptir ve zayıf asidik karakterdedir. Boraks formunda bor oranı %11,3 iken, borik asitte bu oran %17,5 olup yaklaşık %50 daha fazladır.
Boraks ve borik asit; %95 ila %99,5 saflıkta, gıda, laboratuvar ve tarımsal amaçlara uygun kalitede üretilmektedir. Bu ürünlerde genellikle doğal ve toksik olmayan sodyum, potasyum, kalsiyum, klorür, bikarbonat, karbonat, sülfat ve fosfat gibi bileşenler bulunabilir. Ancak toksik veya ağır metalleri içermezler.
Borun Doğadaki Varlığı ve İnsan Beslenmesindeki Yeri
Bor tuzları genellikle suda iyi çözünür özellik gösterir. Örneğin, borik asit suda 47 g/L, boraks 25,2 g/L ve bor trioksit 22 g/L oranında çözünmektedir. Deniz suyu yaklaşık 4 ppm bor içerirken, nehir sularında bu oran genellikle 10 ppb seviyesindedir. Deniz yosunları 8–15 ppm, midyeler ise kuru kütle bazında 4–5 ppm arasında bor içerebilir. Dünya üzerindeki borun büyük bir kısmı, ortalama 4,5 mg/L konsantrasyonla okyanus sularında bulunur (Weast ve ark., 1985).
Tatlı sudaki bor seviyeleri; yerel jeokimya, denize yakınlık, endüstriyel ve evsel atıkların etkisi gibi faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterir. Dünya Sağlık Örgütü, içme suyundaki bor konsantrasyonu için ilk yönergeyi 1993 yılında yayımlamıştır. Türkiye genelinde içme sularındaki ortalama bor seviyesi 0,5 mg/L iken, İstanbul’da bu oran 0,04 mg/L'dir. 2020 yılında Gıda Güvenliği Hareketi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, paketli sularda bor miktarı ortalama 0,07 mg/L düzeyindedir.
Gıdalarda ve Diyette Bor Miktarı
Bor, hemen her işlenmemiş bitkisel gıdada bulunabilir. Meyve ve sebzeler açısından zengin bir diyetle günde 2–5 mg bor alınması mümkündür. Ancak bu miktar, gıdanın yetiştiği toprağın özelliklerine ve kullanılan tarım yöntemlerine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bitki bazlı gıdalar –özellikle yapraklı sebzeler, meyveler, baklagiller, fındık, şarap, elma şarabı ve bira– bor açısından zengin kaynaklardır.
Bazı gıdalarda tespit edilen yüksek bor değerleri (µg/g taze ağırlık):
-
Avokado: 14,3
-
Fıstık ezmesi: 5,9
-
Kuru erik suyu: 5,6
-
Çikolata tozu: 4,3
-
Şarap: 3,6
-
Üzüm suyu: 3,4
-
Ceviz: 2,6
Organik tarımla elde edilen ürünlerde bor seviyeleri, geleneksel yöntemlere göre ortalama %8,2 daha yüksek bulunmuştur. Buna karşın hayvansal gıdalar (et, balık, süt ürünleri) zayıf bor kaynakları arasında yer alır.
Gelişmiş ülkelerde günlük bor alımı genellikle 1–2 mg düzeyindedir. Ancak hastanede yatan bireylerde bu miktar 0,25 mg/gün’e kadar düşebilir. Kimyasal gübrelerin kullanımı, bitkilerin topraktan bor alımını azaltmaktadır. Örneğin, organik olarak yetiştirilen bir elma 20 mg bor içerebilirken, gübre ile yetiştirilen aynı elma yalnızca 1 mg bor içerebilir.
Bor Alımı ve Artrit İlişkisi
Bor alımı ülkeler arasında değişiklik göstermektedir:
-
ABD: 1,7–7,0 mg/gün
-
Meksika: 1,75–2,12 mg/gün
-
Avrupa Birliği: 0,8–1,9 mg/gün
-
Avustralya: 2,16–2,28 mg/gün
-
Güney Kore: 0,93–1,58 mg/gün
Modern tarım uygulamaları ve kötü beslenme alışkanlıkları, geçmişe kıyasla bor alımını ciddi şekilde azaltmıştır. Araştırmalar, bor eksikliğinin bazı artrit türlerine zemin hazırlayabileceğini öne sürmektedir. Bu bağlamda yapılan epidemiyolojik çalışmalarda, gıdaların bor içeriği ile artrit görülme sıklığı arasında doğrudan bir ilişki tespit edilmiştir.
-
Jamaika: Toprakta düşük bor seviyeleri ve %70'e varan artrit oranları
-
Mauritius: Yaklaşık %50 artrit oranı
-
İsrail: Yüksek bor alımı ile %1–5 arasında düşük artrit oranları
-
Batı Avustralya / Carnarvon: Yüksek toprak ve su bor seviyeleriyle yalnızca %1 artrit oranı
-
Yeni Zelanda / Ngawha Springs: Kaplıca suları artrit tedavisinde kullanılmaktadır
Güney Afrika’da yapılan çalışmalar da, gübreyle yetiştirilmiş mısır tüketen topluluklarda artrit oranlarının daha yüksek olduğunu göstermiştir. ABD gibi gelişmiş ülkelerde genç nüfusta artrit oranlarının artışı, bor alımındaki düşüşle paralel şekilde seyretmektedir.
Bor, yaşamın birçok alanında önemli rol oynayan, doğal olarak gıdalarda ve sularda bulunan değerli bir elementtir. Ancak modern tarım ve beslenme alışkanlıkları nedeniyle vücuda alımı giderek azalmaktadır. Gıda kalitesinin korunması, toprak yönetimi ve doğru tarım uygulamaları ile bor dengesinin sağlanması, hem bireysel sağlık hem de toplum sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır.
Bor Eksikliği ve İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri
Bor elementinin insan vücudundaki rolü, son yıllarda yapılan araştırmalarla daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır. Bor takviyesi veya eksikliği üzerine yapılan deneysel çalışmalar, bu iz elementin özellikle kalsiyum ve kemik metabolizması üzerinde önemli etkileri olduğunu göstermektedir. Vitamin D ve magnezyum eksikliklerinde bu etkiler daha da belirgin hale gelir.
Biyolojik Fonksiyonlar ve Sistemik Etkiler
Bor, hücre zarları arasındaki taşıma süreçlerini etkileyerek beyin fonksiyonları üzerinde rol oynayabilir. Ayrıca hücre dışı matris sentezini destekleyerek yara iyileşmesini kolaylaştırır. Bor bileşiklerinin:
-
Anti-osteoporotik (kemik erimesi karşıtı)
-
Anti-enflamatuar (iltihap önleyici)
-
Hipolipemik (kan yağlarını düşürücü)
-
Anti-trombotik (pıhtılaşmayı azaltıcı)
-
Anti-neoplastik (tümör önleyici)
özellikler taşıdığı hem in-vitro (laboratuvar ortamında) hem de in-vivo (canlı organizmalarda) çalışmalarda gösterilmiştir.
Bor Eksikliği ve Klinik Bulgular
İnsanlarda bor eksikliği durumunda:
-
Makromineral (özellikle kalsiyum, magnezyum) dengesi bozulur.
-
Elektrolit dengesizlikleri ve enerji metabolizmasında azalma gözlenir.
-
Azot ve oksidatif metabolizma süreçleri aksar.
-
Hematopoez ve eritropoez süreçlerinde değişiklikler yaşanır.
-
Zihinsel uyanıklıkta azalma, depresif ruh hali, EEG değişiklikleri ve hafıza ile dikkat sorunları görülebilir.
Hayvan modelleri, bor eksikliğinin büyüme ve gelişmeyi olumsuz etkileyebileceğini göstermektedir. Deniz alglerinde hücre döngüsünü durdurduğu, zebra balığı ve kurbağalarda embriyo sağkalımını ve uzuv gelişimini engellediği tespit edilmiştir.
Günlük Alım Düzeyleri ve Güvenli Dozlar
Borun günlük maksimum alınabilir dozları şu şekildedir:
-
Çocuklar: 0,04 mg/kg
-
Ergenler ve yetişkinler: 0,01 mg/kg
Yapılan çalışmalarda, günde 0,5 mg’dan az bor alan bireylerde bor takviyesine (örneğin 3 mg/gün) olumlu yanıtlar gözlenmiştir. Bu durum, idrarda bor atılımı ≤ 0.5 mg/gün olan bireylerde bor eksikliğinin göstergesi olabilir.
Günlük bor alımındaki 9 kat artış (0,36 → 3,23 mg/gün), plazma bor konsantrasyonunu yaklaşık %50 artırmaktadır. Örneğin, perimenopozal kadınlara 60 gün boyunca verilen 2,5 mg/gün bor takviyesi, plazma düzeylerini 33 ng/mL’den 52 ng/mL’ye çıkarmıştır.
Borun Kemik Sağlığı Üzerindeki Etkileri
Bor eksikliği:
-
İdrarda kalsiyum ve magnezyum atılımını artırabilir,
-
Serum östrojen düzeylerini azaltabilir,
-
25-hidroksi D vitamini seviyelerini düşürebilir,
-
Kalsitonin ve osteokalsin gibi kemik metabolizmasıyla ilişkili hormon düzeylerini artırabilir.
Bu değişiklikler, kemik mineral yoğunluğunda azalma ile ilişkilidir ve özellikle menopoz sonrası kadınlarda dikkatle izlenmelidir.
Bor ve İçme Suyu Arasındaki İlişki
Bor düzeyleri, içme suyundan alınan bor miktarına paralel olarak artmaktadır. Örneğin:
-
0,02 mg/kg bor içeren su tüketen bireylerde kan bor düzeyi: 68 ng/mL
-
0,5 mg/kg bor içeren sularda bu değer: 659 ng/mL
Bu veriler, kan bor düzeyleri ile çevresel maruziyet arasında güçlü bir korelasyon olduğunu göstermektedir.
Diyetle Alım ve Uluslararası Değerler
ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), bor için Günlük Değer (DV) belirlememiştir. Amerikan Ulusal Bilim, Mühendislik ve Tıp Akademileri de henüz bir öneri sunmamıştır. Ancak bazı çalışmalarda:
-
En az 0,2 mg/gün bor alımı önerilmektedir.
-
Gerçekçi bor alımı genellikle 1–2 mg/gün arasında kalmaktadır.
-
Kemik ve hormon sağlığı üzerindeki etkiler için minimum 3 mg/gün alım gerekebilir.
Avrupa Birliği Bor Alım Sınırları
Avrupa Birliği’nin yaşa göre belirlediği önerilen maksimum günlük bor alımı:
-
1–3 yaş: 3 mg
-
4–6 yaş: 4 mg
-
7–10 yaş: 5 mg
-
11–14 yaş: 7 mg
-
15–17 yaş: 9 mg
-
Yetişkinler: 10 mg
Bor, kemik sağlığı, beyin fonksiyonları, bağışıklık sistemi ve metabolizma üzerinde çok yönlü etkiler gösteren temel bir iz elementtir. Eksikliğinde ciddi sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Bu nedenle özellikle menopoz sonrası bireyler, gelişim çağındaki çocuklar ve yoğun fiziksel stres altındaki bireyler için yeterli bor alımı hayati önem taşımaktadır. Tarım, gıda ve sağlık politikalarında bu elementin dikkate alınması, toplum sağlığı için stratejik bir önlem olarak değerlendirilebilir.
Borun Fizyolojisi
Borun vücutta neden olduğu geniş ve çeşitli biyolojik etkiler, bu elementin hangi mekanizmalar aracılığıyla yararlı olduğunu tam olarak ortaya koymayı zorlaştırmaktadır. Borun, vücutta etkili olduğu düşünülen hücre sinyal yolları veya birçok biyokimyasal süreci etkileyen mekanizmalar yoluyla etki gösterdiği düşünülmektedir.
Borun Emilimi ve Vücut İçindeki Kimyasal Formları
Ağız yoluyla alınan bor bileşikleri, midede hidroklorik asit ile reaksiyona girerek borik asit ve sodyum klorür oluşturur. Bu dönüşüm, hem insan hem de hayvan çalışmalarında alınan borun %90’dan fazlasının idrarla borik asit formunda atılmasını desteklemektedir.
Borik asit, vücutta organik moleküllerin hidroksil (-OH) gruplarıyla, özellikle bitişik veya “cis” konfigürasyonundaki hidroksil gruplarıyla ester kompleksleri oluşturur. Bu özellik sayesinde riboz gibi biyolojik olarak kritik şekerlerle kompleksler meydana gelir ve hücre zarının yapısal bütünlüğü güçlendirilir. Borun ribozu stabilize etmesi, genetik materyalin yapıtaşlarından biri olan RNA’nın fonksiyonuna destek sağlar. Bu komplekslerin oluşumu konsantrasyona bağlıdır ve geri dönüşümlüdür.
Borun Biyokimyasal Etkileşimleri
Borik asit, adenosinin bir bileşeni olan riboz da dahil olmak üzere çeşitli şekerlerle kompleks oluşturarak onları bozulmaya karşı korur. Özellikle S-adenosilmetiyonin (SAM), bor ile en yüksek afiniteye sahip bileşiktir. SAM, DNA, RNA, proteinler, fosfolipidler, hormonlar ve nörotransmitterlerin metilasyonunda kritik rol oynayan ve vücutta sıkça kullanılan bir enzim substratıdır.
SAM’in yaklaşık %95’i S-adenosilhomosisteine dönüştürülür ve bu bileşiğin hidrolizi sonucu homosistein oluşur. Dolaşımdaki yüksek homosistein ve azalmış SAM seviyeleri; ateroskleroz, osteoporoz, artrit, kanser, diyabet ve bilişsel bozukluklar gibi çeşitli hastalıkların gelişiminde rol oynar. Bu bağlamda, farelerde yapılan çalışmalar bor eksikliğinin plazma homosistein düzeylerini artırdığını ve karaciğer SAM seviyelerini düşürdüğünü göstermektedir.
Borun Vücuttaki Dağılımı
Bor, ağız yoluyla alındıktan sonra serbest difüzyonla kana ve vücut dokularına hızla dağılır. Karaciğer, kas, kolon, testis, epididim, seminal veziküller, prostat ve adrenal bezler gibi dokularda izlenebilir. Bor, kemik, tırnak ve saçta diğer dokulara kıyasla daha yüksek seviyelerde birikirken, yağ dokusunda daha düşük konsantrasyonlara sahiptir.
İnsan vücudundaki toplam bor miktarının 3 ila 20 mg arasında değiştiği, en yüksek konsantrasyonların kemik, tırnak ve saçlarda (4.3–17.9 ppm) bulunduğu tahmin edilmektedir. Borun büyük kısmı kanda plazma fazında yer alır ve kanda, idrarda ve diğer vücut sıvılarında en yaygın formu borik asittir (%98.4), bunu borat anyonu (%1.6) izler.
Borun Homeostazı ve Atılımı
Diyetle alınan bor miktarının artması, kan bor seviyelerinin dengelenmesi için idrarla borik asit atılımının artırılması yoluyla kontrol edilir. Ancak, bu homeostatik mekanizmanın ayrıntıları henüz tam olarak aydınlatılamamıştır.
Yapılan deneylerde, dişi farelerde 21 gün boyunca yüksek bor (9.25 mmol/L içme suyu) takviyesi sonrası kan bor konsantrasyonlarında artış gözlenmiş, ancak karaciğer ve beyindeki bor miktarının, muhtemelen bir homeostatik mekanizma aracılığıyla, kendi konsantrasyon gradyanlarına karşı azaldığı tespit edilmiştir.
Borun atılımı büyük ölçüde idrar yoluyla gerçekleşir ve yarılanma ömrü yaklaşık 21-24 saattir. Bunun yanında, dışkı, ter, nefes ve safra yoluyla da az miktarda bor atıldığı bilinmektedir.
Borun Cilt Yoluyla Emilimi
Borik asit, boraks ve disodyum oktaborat tetrahidrat gibi bor bileşiklerinin sağlıklı cilt yoluyla emilimi oldukça düşüktür ve ortalama günlük diyet alımından çok daha azdır. Bu nedenle, normal şartlarda sistemik bor alımını önlemek için eldiven kullanımı gereksiz kabul edilmektedir.
Bor Kullanım Dozu
Bor, diyet takviyelerinde çeşitli formlarda bulunur: sodyum borat, sodyum tetraborat, bor amino asit şelatları, bor askorbat, bor aspartat, bor sitrat, bor glukonat, bor glisinat, bor pikolinat, kalsiyum fruktoborat ve borik asit gibi. Bor takviyeleri, tüketimden sonraki 4–6 saat içinde plazma bor düzeylerini anlamlı ölçüde artırmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), başlangıçta yetişkinler için günlük 1–13 mg bor alımını güvenli kabul etmiş, ancak daha sonra bu değeri 70 kg ağırlığındaki bir yetişkin için kilogram başına 0.4 mg olarak güncellemiş ve yaklaşık 28 mg/gün olarak önermiştir. Bu güncelleme, 1 mg altındaki günlük alımların borun faydalı etkileri açısından yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır.
1994–1996 Bireysel Gıda Tüketimi Araştırması'na göre:
-
Yetişkinlerde ortalama bor alımı: 0.87–1.35 mg/gün
-
Hamile kadınlarda: 1.05–1.08 mg/gün
-
Okul çağındaki çocuklarda: 0.75–0.96 mg/gün
Bu veriler, birçok kişinin önerilen düzeylerin altında bor tükettiğini göstermektedir.
Bor açısından zengin diyetler, günlük 2.000 kcal enerji alımına karşılık yaklaşık 3.25 mg bor sağlar. Düşük bor içeren diyetler ise yalnızca 0.25 mg bor içerir.
Vejetaryen bireyler, hayvansal gıdaların düşük bor içeriği nedeniyle genellikle daha yüksek bor alımına sahiptirler.
Borun Olası Yan Etkileri
Türkiye’de yapılan araştırmalarda, bor madenciliği ve işleme alanlarında çalışan bireylerin yüksek miktarda bora maruz kalmalarına rağmen anlamlı bir yan etki gözlenmemiştir. Saylı ve arkadaşlarının çalışmaları, içme suyunda yüksek bor konsantrasyonlarının bulunduğu bölgelerde yaşayan bireylerde, borun sağlık üzerinde olumsuz bir etkisinin olmadığını göstermiştir.
Litrede 29 mg'a kadar bor içeren içme suyuna uzun süreli maruz kalan topluluklarda, üç kuşak boyunca akciğer hastalıklarında artış, doğurganlıkta azalma veya diğer sağlık sorunları görülmemiştir.
Başka bir çalışmada, 36 yıldır yüksek borlu bölgede yaşayan 66 erkekte (ortalama yaş: 39), idrarda ortalama 6.77 mg/L bor atılımı tespit edilmesine rağmen herhangi bir yan etki görülmemiştir. Bu kişilerin içme sularındaki bor düzeyleri 2.05 ila 29.00 mg/L arasında değişmektedir.
Epidemiyolojik veriler, uzun süreli mesleki maruziyetin akciğer hastalığı ya da doğurganlık üzerinde olumsuz bir etkisinin olmadığını desteklemektedir.
Ulusal Bilimler Akademisi Gıda ve Beslenme Kurulu, bor için önerilen günlük alım miktarı belirlememiştir; ancak tolere edilebilir üst sınırları tanımlamıştır:
-
Yetişkinler: 20 mg/gün
-
Ergenler: 17 mg/gün
-
Büyük çocuklar: 11 mg/gün
-
Küçük çocuklar: 6 mg/gün
Zehirlenme merkezlerinden toplanan veriler, borik asit kaynaklı klinik semptomların genellikle 100 mg – 55.5 g gibi çok yüksek dozlarda ortaya çıktığını göstermektedir. 10–88 gram borik asit alımı bildirilmiş olan 784 vakada ölüm olayı yaşanmamış, %88’i ise hiçbir semptom göstermemiştir.
Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA), borik asit ve sodyum tetraboratın genotoksik olmadığını ve sağlık açısından ciddi bir risk taşımadığını belirtmiştir.
Referanslar
-
Nielsen FH, Eckhert CD. Boron. Adv Nutr. 2020;11(2):461–2.
-
WHO. Boron in drinking-water. WHO, Geneva, Switz. 2009;1–36.
-
Opinion of the Scientific Panel on contaminants in the food chain [CONTAM] related to concentration limits for boron and fluoride in natural mineral waters. EFSA J. 2005 Jul;3(7):237.
-
Newnham RE. Agricultural Practices Affect Arthritis. Nutr Health. 1991;7(2):89–100.
-
Hunter JM, Nemzer BV, Rangavajla N, Biţă A, Rogoveanu OC, Neamţu J, et al. The Fructoborates: Part of a Family of Naturally Occurring Sugar–Borate Complexes—Biochemistry, Physiology, and Impact on Human Health: a Review. Biol Trace Elem Res. 2019 Mar 20;188(1):11–25.
-
Rainey CJ, Nyquist LA, Christensen RE, Strong PL, Culver BD, Coughlin JR. Daily Boron Intake from the American Diet. J Am Diet Assoc. 1999 Mar;99(3):335–40.
-
Dietary Reference Intakes for Vitamin A, Vitamin K, Arsenic, Boron, Chromium, Copper, Iodine, Iron, Manganese, Molybdenum, Nickel, Silicon, Vanadium, and Zinc. Washington, D.C.: National Academies Press; 2001.
-
Weir RJ, Fisher RS. Toxicologic studies on borax and boric acid. Toxicol Appl Pharmacol. 1972 Nov;23(3):351–64.
-
ECHA (European Chemicals Agency). Member state committee draft support document for identification of boric acid as a substance of very high concern because of its CMR properties. SVHC Support Doc. 2010;2(June):1–27.
-
U.S. EPA. Toxicological Review of Boron and Compounds. Toxicol Rev Boron. 2010;39(110):759–86.
-
Ricardo A. Borate Minerals Stabilize Ribose. Science. 2004 Jan 9;303(5655):196.
-
Kitadai N, Maruyama S. Origins of building blocks of life: A review. Geosci Front. 2018 Jul;9(4):1117–53.
-
Ralston NVC, Hunt CD. Diadenosine phosphates and S-adenosylmethionine: Novel boron binding biomolecules detected by capillary electrophoresis. Biochim Biophys Acta - Gen Subj. 2001;1527(1–2):20–30.
-
Loenen WAM. S-adenosylmethionine: jack of all trades and master of everything? Biochem Soc Trans. 2006 Apr;34(Pt 2):330–3.
-
Nielsen FH. Boron deprivation decreases liver S-adenosylmethionine and spermidine and increases plasma homocysteine and cysteine in rats. J Trace Elem Med Biol. 2009 Jul;23(3):204–13.
-
Kim DH, Faull KF, Norris AJ, Eckhert CD. Borate–nucleotide complex formation depends on charge and phosphorylation state. J Mass Spectrom.
-
Sağlık çalışanları için bilgiler. Erişim 9 Haziran 2025, https://www.kuanta.bio/bor-hekim
-
Ross AC, Caballero B, Cousins RJ, Tucker KL, Ziegler TR. Modern Nutrition in Health and Disease. 11th ed. Lippincott Williams & Wilkins (LWW); 2012.
-
Scorei R, Cimpoiaşu VM. Boron Enhances the Thermostability of Carbohydrates. Orig Life Evol Biosph. 2006 Feb;36(1):1–11.